Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sis perdesi aralanmayan bir katliam: HALEPÇE!

 Yıllardır adı tam konulamayan ve üzerindeki sis perdeleri bir türlü aralanmayan Halepçe Katliamının yıldönümünü, dünden farklı olmayan tartışmalar içerisinde karşılıyoruz. Kürtler, 5 bini aşkın kişinin kimyasal silahlarla can verdiği Halepçe Katliamı’nın soykırım olarak tanınmasını istiyor. 

Tarihin tozlu arşivlerinden konu hakkında daha ne kadar doküman çıkacak belli değil. Ama ortaya çıkarılan belge ve bulguların ötesinde, yaşanan bu katliamın hedefinin ve arkasındaki güçlerin kimler olduğu artık daha iyi anlaşılıyor. Bu kapanamayan yara hakkında, bütün okların yönü dönemin Saddam rejimini ve İran-Irak savaşını gösterse de bunun bir perdeleme olduğuna yönelik düşünceler ağırlık kazanıyor. 

1980-88 yılları arsında tarihe İran-Irak savaşı olarak geçen ve tam sekiz yıl boyunca süren savaşın bütün dönemleri Kürdistan’ın Irak ve İran sınırları arasında paylaşılan bölgesinde yaşanmıştı. Savaşın bütün çatışmalarının yaşandığı Kürdistan’ın bu parçası, halen savaşın izlerini taşıyor. Bu alanlarda yaşamış ve yaşamakta olan Kürtler ise İran ve Irak savaşı görüntüsü altında Ortadoğu üzerindeki planların kurbanı olmalarının nedenlerini halen sorguluyor. 

ENFAL VE HALEPÇE’NİN AMACI NEYDİ? 

Irak rejimi tarafından Halepçe katliamının gerçekleştirilmesinin nedenlerine ilişkin birçok görüş var. İran Irak savaşı esnasında YNK güçlerinin İran’ın desteğiyle Saddam rejimine karşı isyan ederek Halepçe’yi ele geçirmeleri nedenlerden biri. Bundan dolayı bu alanda yaşayan Kürtler Irak tarafından tehdit olarak görülüyordu. Bunun yanında bölgede İslami güçlerin güçlü olması gibi bir gerçek de söz konusuydu. El Hareket’ül İslamiyye fi-Kürdistani’l-Irak olarak bilinen ve Baas rejimi için tehdit teşkil eden örgütün de temel üs alanlarından biri olması Halepçe’nin hedefe konulmasında bir neden olarak değerlendirilmişti. Bunun yanında sınır üzerindeki stratejik öneminden kaynaklı olarak Halepçe, İran Irak savaşının kaderini belirleyecek alanlardan biri olarak görülüyordu.

Halepçe katliamına ilişkin gösterilen bu nedenlerden daha fazla bu katliamı, yüz yıllardır bölge ülkelerinin egemenliklerine karşı bir tehdit olarak görülen Kürtlerin kontrol altında tutulması çabası olarak adlandıran düşünceler daha ağırlıkta. Nitekim kendi iradesiyle özgür bir toplumsal düzen kurma arayışında olan ve her fırsatı değerlendirmek isteyen Kürtlerin bastırılmasında katliam, bölge devletleri tarafından kullanılan temel bir yöntem olmuştur çoğu kez. 

Saddam’a bağlı kuvvetler tarafından 1986-1988 yılları arasında Germiyan bölgesinde YNK direnişi gerekçesiyle Kürtlere yönelik El-Enfal adı altında gerçekleştirilen yoğun saldırılar da bunlardan bir tanesiydi. Enfal, aslında Halepçe’nin habercisiydi. Enfal hareketi ve Halepçe katliamının temel amacı ve ülküsü bölgedeki Kürtleri sindirmekti. 

KATLİAMDAKİ ELLER KİMİN?

Yukarıda sadece birkaçı sıralanan nedenleri kendine dayanak yaparak saldırı emrini veren Saddam Hüseyin ve verilen emri uygulayan dönemin Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî (Kimyasal Ali) Halepçe katliamındaki sorumlulukları nedeniyle yargılanarak idam cezası aldılar. Saddam Hüseyin’in idam edilmesine yakın günlerde davayı ayrı bir mecraya taşıyacak bilgilere ulaşılmasına rağmen dava devam ettirilmeyerek sis perdesi korundu. 

Bu bilgiler Halepçe katliamında kullanılan kimyasal silahları Saddam rejimine temin eden ve buna aracılık eden ülke ve şirketlere ilişkindi. Aralarında Hollanda, Almanya, Mısır ve Türkiye’nin de olduğu ülkeler ortaya konulan somut bilgilere rağmen herhangi bir yaptırıma veya sorgulamaya gerek görülmeden aklandı. 

Silahları temin eden ve Saddam rejiminin katliam girişimlerine çıkarları nedeniyle ses çıkarmayan ülkelerin yanında bölge üzerindeki küresel tekel politikalarının öncüsü rolündeki ABD’nin de katliamdaki rolü oldukça önemli. ABD, emniyet sübabı olarak İran’a karşı kullandığı Irak’ın, Kürtlere karşı uyguladığı katliama sesini çıkarmadığı gibi katliamın nedenlerini ve arkasındaki güçleri aydınlatacak bilgilerin gizlenmesi konusunda da rol aldı. 2004'te CIA'nın eski Ortadoğu'dan sorumlu yüksek araştırmacısı ve 1988-2000 arasında Amerika Kara Harp Okulu’nda öğretim üyesi olan Prof. Stephen Pelletier tarafından hazırlanan ve Halepçe katliamında kullanılan zehirli silahların İran'a ait olduğunu iddia etti. Halepçe katliamındaki silahları temin eden batılı ülkelere ilişkin bilgilere ulaşılmaya başlandığı bir süreçte “katliamda İran menşeli silahlar kullanıldı” anlamına gelen bir rapor sunmak oldukça manidar bir gelişmeydi. 

ACILAR DİNECEK Mİ?

Tarih boyunca Kürt halkına yönelik gerçekleştirilen katliamlar son yıllarda Türkiye ve dünya kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Kürt halkının yakın tarihine damgasını vuran katliamların artık inkar edilmiyor olması şüphesiz Kürtler açısından bir kazanım. Fakat bu katliamların faillerinin tespitine ve bu suçlara verilmesi gereken cezalara ilişkin muhatap bulmak o kadar kolay olmuyor. Avrupa hukukunun Kürtlere yönelik saldırıları “bireysel insan hak ihlali” çerçevesinden çıkararak bir halkın yaşadığı soykırım tehlikesi olarak adlandırmadıkça bu tür girişimlere açık kapı bırakmış olacak.

Bugün Avrupa Parlamentosunda “Halepçe Katliamı” konulu bir konferans düzenleniyor. Bu konferansın duyarlılık yaratma yanında Kürtlerin yaşadığı katliamlar gerçeğini aydınlatacak bir mekanizmayı yaratıp yaratamayacağı ise merak konusu. -ANF-